Melankolik ruh halinin, dışa vurumundan bir kesit

Yaprakları koparılmış bir gül misali; hayat enerjisi sönmüş, yıkık bina kalıntısıyım. Ütopyalar içinde kaybolmuş, gerçek hayattan soğuyan yüreğim ile baş başayım. Sekiz nokta dört şiddetinde sallıyor hayat, “hadi yıkılma da görelim” dercesine alay ediyor benimle. Yaşanmışlıkları düşünüyorum ve geçmişin paslı kapılarından, tanıdık bir sima çıkageliyor şehrime. Hoş geldin bile diyemiyorum. Susuyoruz karşılıklı, gözlerine bakıyorum sadece. Nefesim kesiliyor, kekeliyorum. Söylemek isteyip de söyleyemediklerim büyüyor içimde. Sessizliğin içindeki çığlığı duyar gibi oluyorum. Sandalye çekiyorum kendime ve yığılıyorum üzerine. Bacaklarımı hissetmiyorum. Vücuduma bunları nasıl yapabiliyor! Bir süre oturduktan sonra kendime geldiğimi hissediyorum. Dilimin bağı çözülüveriyor, dudaklarımdan dökülen sadece üç kelime.

“ Siktir git buradan! ”

Sonrası mı? Devamı boka batmış yarınların başlangıcı sadece. Olayın sıcağı ile hissedemiyorsunuz o derin kesiğin acısını. Zamana bırakıyorsunuz ve iyileşeceğini zannediyorsunuz. Yara her kabuk bağladığında tekrardan kanatıyor anılar, çıkıp geliyor geçmişin karanlığından sinsice. Unutmaya çalışmak çözüm değil bunu öğrendim; her şeyi kabullenip, onlarla yaşamayı öğrenenler kazanıyor bu oyunu. Her seferinde yeni kurallar ile tekrardan başlıyorsunuz. Hayat devam ettiği sürece, sınırsız can hakkınız var unutmayın. Her yeni deneme farklı yaşam tecrübeleri katıyor; gelişmeye, geliştirmeye devam ediyorsunuz. Bu arada oyun çoktan bitti ve ben kazandım, bil istedim.

Bugün altı temmuz çarşamba. Ucu yanık sigara dumanı gölgesinde, yarısı yenmiş zeytin çekirdekleri, bayat ekmek kırıntısı ve sade bir kahve. Güneş ben hariç herkes için doğdu, gecesine uyunmayan günün sabahı olmaz demişler. Şimdi gidiyorum dünya güzeli, uykunun kollarıyla randevum var. Gözlerinden öperim.


                                                                                                   06.07.16




Yorumlar

Popüler Yayınlar