Kitap Önerisi // Ahlakın Soykütüğü Üstüne - Friedrich Nietzsche & Çeviren: Prof. Dr. Ahmet İNAM


1. Bir Filozofu Kültürümüze Sindirmek

İçinde yaşanan toplumun yaşama biçimlerinden, inançlarından, folkloründen, dilinden, sanatından, dininden, bunlarla ilgili ürünler ve etkinliklerden oluşan, o son derece karmaşık yapıya kültür diyorum. Bu kavramın yüzlerce tanımının olduğu bilinir. Bulanıklığa, belirsizliğe yol açması bir yana, "kültür", "demokrasi", hattâ fizikteki "atom" gibi kavramların çağlar boyunca, ortamdan ortama, yorumcudan yorumcuya geçirdiği değişikliğin, bence, olumlu bir özelliği de var. Bu kavramı, taşıdığı belirsizliğinden yararlanarak, kendi felsefe görüşümüz içinde yeniden anlamlandırmak, taşıdığı tarihsel anlamları yeniden yorumlamak, eleştirmek, tartışmak olanağına sahibiz.1 İşte, ben bu olanaktan yararlanmak istiyorum. Böylece, kültür, felsefe, filozof, felsefeci ilişkisi üstüne bir yorum daha2 yapma fırsatım olacak.
Her yaşama biçimini belirleyen kültür, içinde bir düşünce çekirdeği taşır. Burada, tüm insanlığın kültürüne en genel kültür dersek, bu kültür içinde değişik birçok kültürden söz edilebilir. Hıristiyan kültürü, İslam kültürü, Avrupa kültürü, Asya kültürü, Afrika kültürü, Doğu Avrupa Kültürü, Eskimo kültürü, Azende kültürü, İngiliz kültürü, Türk kültürü gibi... Kültür kavramının, bu yorumuyla, insanların yaşama biçimlerini yorumlayıp, anlamlandırmaya, değerlendirmeye yarayan bir işlevi var. İşte, bir kültür, ne denli yaratıcı ürünlerden yoksun, ne denli basit, ne denli soyut düşünceden yoksun görünüme sahip olursa olsun, o kültürde yaşayanların, doğal çevreleriyle savaşımlarının, bu savaşımın tarih içinde birikimleri sonucu, ilk bakışta öyle gözükmese de, bir özgül (specific) düşünce çekirdeği barındırır. Bu özgül düşünce çekirdeği, bana göre, insanlık kültürünün genel düşünce çekirdeğiyle bâzı bakımlardan bir ortaklık taşır. Öyle olmasaydı, kültürlerin, birbirleriyle iletişim olanağı ortadan kalkacaktı. Bu olanak kültürlerin, yer yer türlü farklılıklar taşısa da aynı doğal çevreyi, dünya gezegenini, aynı filogenetik yapıyı taşımaktan kaynaklanıyor. Öyleyse, göreceliğin yol açacağı birtakım sorunlardan da kurtulmuş oluyoruz. Eğer o kültür değişik yaşama biçimleri içeriyorsa, her kültürün, belki de kültürdeki yaşama biçimlerinin özgül düşünce çekirdeğinden söz edebiliriz. Aynı çevreyi, aynı tarihi, aynı yaşama biçimini, birbirlerine bir ölçüde de olsa çevrilebilen dilleri yaşayan insanlar, ortak düşünce çekirdeğine sahip olabilirler. Özgül düşünce çekirdeği, fizyolojik, psikolojik, sosyolojik, ekonomik, politik, tarihsel öğeler üstüne dayalıdır. İşte, bu çekirdeğin tartışılması, irdelenmesi, değerlendirilmesi, felsefeyi, felsefeciyi, (felsefe erini,) filozofu (kültürü yorumlama, kurgulama, kurma, inşa etme, yaratma, keşfetme gücüne erişmiş, onun öyküsünü yazabilmiş, öyküleyebilmiş felsefeciyi) gündeme getiriyor.
Her kültürün kendine özgü düşüncesi vardır ya, felsefesi olmayabilir. Çünkü, özgül düşünce çekirdeği üstünde düşünmeyi başarabilmiş, bunu evrensel düşünce çekirdeğinin içinde kalarak yapabilmiş kişilere, filozoflara gerek var. Kimi felsefeci arkadaşlar, felsefeden yalnızca bu evrensel çekirdeği (bundan böyle, "özgül çekirdek", "evrensel çekirdek" sözlerinden, sırasıyla özgül düşünce çekirdeğini, evrensel düşünce çekirdeğini anlıyorum) anlıyorlar. İşin acıklı yanı, bu "evrensel"i de belli bir "özgül" çekirdekle karşılıyorlar: Batı felsefesiyle. Şimdi, "ethnocentric", "kendi kültürüne kapanmış" bir tutum içinde olduğum söylenebilir bana. Tersini düşünüyorum, Platon, Aristoteles belli bir kültürün ürünüydü. Belli bir "özgül çekirdeğe" sahipti. Eski Yunan kent devletlerinin toplumsal, politik, kültürel düzenini bilmeyen biri, bu filozofları hep eksik ve özürlü bir biçimde anlayacaktır. Oysa, değişik kültürler, örneğin islam kültürü, bu çekirdekten yararlandı. Demek ki, bu filozoflarda, buna olanak veren bir evrensel çekirdek de var.

Özgül çekirdeğin gözden geçirilmesi çabası, bu anlamıyla felsefe, kültürde bir işe yarar mı? Bakın Nietzsche'ye! Temel kaygılarından biri, kendi özgül kültürü, Almanlığı, Hıristiyanlığı (Hıristiyanlıkta olan kavgası) Avrupalılığıdır.3 Acılarla ve taşkınlıklarla dolu yaşayışında özgül çekirdeğin yeniden yorumunun peşinden koştu. Özgül çekirdekten kalkarak evrensel çekirdeğe ışık tutmaya çabaladı. Bugün, nice zaman sonra, farklı kültür diliminde, yaşama biçimlerinde olan, bizler, ondan ne devşirebileceğimizi düşünüyoruz. "Devşireceğiz de ne olacak?" diyebilirsiniz. Tıpkı Nietzsche gibi, asıl sorunun, fizyolojik, psikolojik varlığımızla ilgili olduğunu, düşüncenin, düşünce üstüne düşüncenin, bir aldatmaca olduğunu bu-yurabilirsiniz. Peki, bunları buyururken felsefe yapmıyor musunuz? Diyelim ki insan bir hayvandır. Bir güç düşkünü, gücünü arttırmak, gücünü aşmak isteyen bir varlıktır, üstelik felsefeyi de bu amaçla, bir ideoloji olarak kullanır. (Yazık ki, gücün meşrulaştırılması olarak, felsefenin böyle bir işlevi de var. Bu da felsefenin, benim gibilerince hoşa gitmeyen bir işlevi olsa da, güçsüz olmadığının acı bir göstergesi değil mi?) Felsefe, bir anlamıyla, yaşayan, yaşadığına kafasında düzen bulmak isteyen insana düzen sağlıyor. Bir kafa düzeni, ruh düzeni, inanç düzeni. (Din felsefesi, teoloji, böyle bir düzen isteğinden çıkıyor.) Öyleyse, kendi özgül çekirdeğimizi anlama çabasında, farklı özgül çekirdek üzerine yorumlar geliştirmiş bir filozoftan öğrenecek şeylerimiz olmalıdır. Nietzsche'den devşirebileceğimiz ipuçları vardır. İnancım bu: Felsefe yaşamımızı yaşanır kılmada bir işleve sahip olabilir. Öyleyse, felsefeyi üretme, gerçekleşme yollarından biri de özgül çekirdek yorumu yapmaktır. Bu uğraşta farklı kültürden gelen yorumculardan önemli görüşler edinilebilir.
İşte bir filozofu, bu filozof ayrı özgül çekirdekten gelse de, kültürümüze sindirmek demek, kendimize özgü özgül çekirdeği yorumlarken, onu tümüyle olmasa da, bazı görüşleriyle yorumumuza katabilmek demek. Böylece, yaşama biçimimizin içindeki düşünce çekirdeğini açığa çıkarmak, yeniden ele almak, düzenlemek, sorgulamak demek.
Felsefe tez elden düzenlemeler getirmez. Düzeni yıkan, eleştiren, değerlendiren, sorgulayan bir çabadır, herşeyden önce. Nietzsche gibi bir filozof, yıkıcı, yıkarak düzen önerici, düşünme hastalıklarını gösterici filozoftur.
Düşüncesiz kültür yok, dedim. Kültürü bir karmaşa içinde görüp, onun kokuşmuş yönlerini belirleyerek, bu yanları yıkmaya uğraşma atılımıyla, yeniden kurgulama, yeniden yapılama, inşâ etme çabalarında, düşünceyi de, özgül çekirdeği de kaçınılmaz olarak ele almak durumundayız. Nietzsche'yi buyur edip, onun kendi çekirdeği için söylediklerinden çıkarak, kendi çekirdeğimizi keşfedip, yaratacağız. Nietzsche içimizden biri olacak. Bizim mahallede bir yerlerde oturacak. Saygıda kusur etmeyeceğiz. Haddini de bildireceğiz. Ey, ölümsüzlüğe, sonrasızlığa, yeniden doğuşa inanan Nietzsche, seni içimize sindireceğiz! (Her yanınla değil, tabii!) Kültürümüzü anlamlandırma çabalarında sana da bir yer olacak. Bundan rahatsız olanlar, çıkacaktır. Rahatsızlık felsefenin gizli yayıdır. Bu kültürde yaşayıp, nice rahatsızlığa göğüs geren bir felsefe eri olarak, ben Nietzsche ile konuşacağım, ona bir yer bulacağım; diğer rahatsızlar buna karşı çıkacaklar, özgül çekirdeği anlama yolunda, ayrı çekirdekte olanı yorumlayarak, evrensel çekirdeğe giden yolda, çaba göstereceğiz. Keyfi kaçan okur, Nietzsche'ye ayrı bir yer, ayrı bir mahalle arasın! İsterse, sürsün onu topraklarımızdan! Bu da yakışır Nietzsche'ye.

2. Kültürümüzün Bazı Sorunlarıyla Nietzsche'ye Yer Açmak Kültürümüzün sorunlarına çoğunlukla, alışılmış çerçevelerle bakılmış. Alışılmış çerçeveler dediğimde, genellikle politik bir güç kazanmış, kazanmaya çalışan, Marksizm, İslamcılık, Atatürkçülük, Irkçılık, liberalizm, kapitalizm gibi çerçeveleri anlıyorum. Nietzsche, Türkiyeli yanıyla, bu çerçevelerle yer yer ortaklık kazansa da, onlardan farklı bir özellik gösteriyor. Türk düşünce tarihinde onu İsa'yla senteze sokarak yorumlama çabasını Hilmi Ziya Ülken'in Aşk Ahlakı kitabında buluyoruz.4 Ülken, "Idealizm ile Realisme'i, ferdle toplumu, kudret felsefesinde uzlaştırmak" istemektedir. (s. XLIV) Yer yer Nietzsche'nin eleştirisinin de yapıldığı, bu "halka rağmen, halk için" yazılan kitapta, "düşünmek ile muktedir olmak" (s. 42) birleştirilmeye çalışılıyor. "İsa'nın eline kılıç vermek ve Kayser'in kalbine Allahı indirmek lazımdır" (s. 148) diyen Ülken, yıllar süren verimli felsefe erliğini coşku ile sürdürmeye çabalıyor. Oldukça düşündürücü, dikkat çekici bir uzlaştırma uğraşındaki Ülken'in Nietzsche yorumuna pek katılamıyorum. Saygıdeğer hocamızın bu düşüncelerini, daha ayrıntılı, derinlemesine irdelemesini, görüşlerinde ısrar ederek, daha açık, belirgin kılmaya çalışmasını isterdim. Bir ârif insan (gnostique) tipini yaratma peşinde, Ülken. Mistik eğilimlerinin oldukça belirgin olduğu bu çalışması Nietzsche'ye kültürümüzde yer biçme açısından tamamlanmamış bir yapıt olarak görünüyor.
İoanna Kuçuradi'nin Nietzsche ve İnsan'ı5, Nietzsche üzerinde son zamanlarda Türkçe yayınlanmış ilk kapsamlı ve önemli çalışma. Kuçuradi, Nietzsche'yi "bütünden koparmadan anlama"ya (s. 11) çalışıyor. "Değer", "değerler", "moral" kavramları üzerinde odaklaşarak, Nietzsche'yi kendi sözleriyle Türkçe olarak konuşturuyor. Satır aralarında belirttiği önemli görüşlerinin dışında özgül çekirdek üstünde, doğrudan doğruya durmuyor. Kitabını da, doğrudan böyle bir amaçla yazmadığı anlaşılıyor. Nietzsche'nin Türk düşüncesinde tanıtılması açısından önemli çalışmalardan biri.
Nermi Uygur, Güneşle'sinde* yazımın temel sorununa verilebilecek yanıtlara anlamlı bir ışık tutuyor. Uygur, Nietzsche'yi yaşama kavramının önemi açısından ele alıyor. Ona göre, "bir yaşamı olduğunu, bu apaçık olayı, batı insanı Nietzsche ile bulup çıkarmıştır". (s. 293) "Güç İstemi," "gücü isteme" kavramını, yaşama felsefesi açısından aydınlatıyor. Nietzsche, bu kavramla, kavramın değişik yorumlarının yanında, özellikle "insanın kendine sözünü geçirmesini", kendini aşmayı, kendini yenmeyi, disiplini, sert, zor bir yaşamayı yeğlemesini öngörüyor. Bir yaşama uyuşukluğuna karşı çıkıyor. Yaşamaya nasıl bakmamız gerektiği konusunda yol gösteriyor. Türkiye'deki Nietzsche'nin adresinin araştırılmasında, Nermi Uygur'un bu yorumlarının (ve burada yer darlığından dolayı anamadığımız diğer yorumlarının) verdiği ipuçları, onsuz edilemez bir önem taşıyor.

Özellikle Nietzsche'nin ontolojik görüşleri üstünde, ayrıntılı, derli toplu bir incelemenin yapıldığı bir çalışma: Hüseyin Aydın'ın.6 Bu kitabıyla Aydın, kendini aradan çekip, Nietzsche'yi birçok yazısının ayrıntılarına inip, Türkçe olarak konuşturmayı deniyor. Nietzsche'ye sempatiyle yaklaşan bu araştırma da, Türkçe'de Nietzsche'yi tanımak isteyenler için önemli bir kitap.




                                                                                                             Yazarın Özgeçmişi :

Yorumlar

Popüler Yayınlar